Tim Hecker.Love Streams.4AD

Tim Hecker 15 yılı aşkın kariyeri boyunca özellikle ambient ve drone ana başlıkları altında toplayabileceğimiz hatırı sayılır bir külliyatın imza sahibi Kanadalı bir müzisyen. Love Streams ise 4AD etiketi taşıyan ilk çalışması. Soyut ses kümeleri arasında kendi yolunu çizen aritmik tınılar ve bunların eşleştirildiği karanlık atmosfer ziyadesiyle başarılı. Genelgeçer melodik kurguların dışında, kendine ait bir kulvarda ilerleyen albümde, ses olgusundan damıttığı işitsel pasajlarla adım adım döşediği patikada cengaverce yürüyen Hecker, özellikle deneysel işlere meraklı kulaklar için tam bir hazine. Aralara serpiştirilen editlenmiş vokal kırıntıları parçalara farklı bir derinlik katarken, özellikle tuşluların kullanımı albümün geneline gergin bir hava ve puslu bir sis bulutu bırakıyor....

Clark.The Last Panthers.Warp

2000’lerin başından bu yana çıkardığı tüm albümlerinde, İngiltere’nin elektronik müziğe en büyük hediyesi diyebileceğimiz Warp etiketini gördüğümüz Chris Clark, bu defa altı bölümlük bir dizi için yaptığı parçalarla karşımızda. Ana tema müziğini David Bowie’nin yaptığı dizinin ortak yapımcılarından biri de Warp Films zaten. Clark dizi için harmanladığı kolajlardan yola çıkarak tek başına oldukça güçlü duran bir albüm yaratmış. Diskografisinin kalan kısmına kıyasla oldukça sakin ve minimal bir güzergâhta ilerleyen, keskin virajlar içermeyen; öte yandan karanlık ve tekinsiz sularda seyreden bu pasajların elbetteki sinematik vurgusu da bir hayli yoğun. Kısa süreleriyle dikkat çeken parçalarda zaman zaman kulağımıza çalınan piyano tuşeleri, ambient...

Underworld.Barbara Barbara We Face A Shining Future.Universal

‘90’ların başat elektronik müzik ikililerinden olan Underworld de uzunca sayılabilecek bir sessizlik döneminden sonra tekrar radara girenlerden; tıpkı 2015’in Leftfield ve The Orb’u gibi. Elektronik müziğin nar tanesi gibi binlerce alt türe ayrılmadığı dönemlerde house müziğini şekillendiren isimlerden olan Karl Hyde (bu bekleme dönemini Brian Eno ile iki albüm yaparak geçirdiğini not edelim) ve Rick Smith; heybelerinde hâlâ taze çınlayan melodilerle bir kez daha arz-ı endam ediyorlar. Açılış parçası “I Exhale” ziyadesiyle zinde, diri ve atak bir parça olarak içimizi de açıyor. “If Rah” ve yüksek temposuyla ayrışan “Low Burn” aşina olduğumuz Underworld tınısına yakın iki ortalama üstü parça. Sonrasında...

Yves De Mey.Drawn With Shadow Pens.Spectrum Spools

Bugüne dek tek bir albüm ve birkaç EP dışında çokça üretimi bulunmasa da deneysel coğrafyanın mühim ses tasarımcılarından biri Yves De Mey. Avusturya merkezli Editions Mego etiketinin alt kolu olarak çalışan Spectrum Tools logolu çalışmada nefes kesici bir prodüksiyon, her türlü forma ustaca nakşedilmiş ses kolajları ve ritmik bir altyapı mevcut. Sesin bilinmeyen bir dile evrilip kodlandığı, kaotik ses yumaklarının adım adım kendini deşifre ettiği ve keskin hatların hâkim olduğu albüm ilk dinlemeden itibaren sizi kendi içine çekiyor. Yves De Mey labaratuvarındaki her bir tınıya özenle yaklaşarak, onu detaycı bir filtreden geçirip steril hale getirdikten sonra maharetle işlediği arka plana...

Nonkeen.Gamble.R&S Records

İsmini bu satırlarda ziyadesiyle sık andığımız ve hatta hafiften “dahi müzisyen” statüsüne göz kırptığına inandığımız Nils Frahm, iki çocukluk arkadaşıyla 20 yıl kadar evvelinden başlayan eğlenceli bir işbirliğini bu defa Nonkeen adı altında damıtılmış, üzerine bolca kafa yorulmuş ve yenilenmiş bir içerikle sunuyor müzikseverlere. Ambient, krautrock, elektronik ve hafif caz esintileri arasında dengeli salınımlar yapan albüm zengin işitsel malzemesiyle dikkat çekiyor. Ara pasajlardaki dingin birkaç parça ve Automat’ı andıran görece yüksek tempolu dakikalar birbirine etkileyici bir dille bağlanıyor. Birkaç parçada Frahm’ın kişisel imzası olan içli ve nahif piyano tuşeleri duyulsa da, albümün geneli kendisinin solo işlerinden oldukça farklı. Müteakip dinlemelerde...

Tindersticks.The Waiting Room.City Slang

25. yılına giren bir grubun ardında bu kadar sağlam, nitelikli ve kişilikli bir diskografi bırakması her babayiğidin harcı değil; ilkin buradan benzersiz Tindersticks’in hakkını verip teşekkür edelim. Stuart Staples’ın doyumsuz vokaline sarıp sarmalanmış hüzünlü ama bir o kadar ümitli melodiler, kendi iç kırılganlığında her daim çıkış yolu gösteren sıcak tınılar ve hiçbiri iyinin altına düşmemiş eşsiz albümler. Kusursuz çalışan filtrelerden geçirilmişçesine içten, samimi ve gerçekle yoğrulmuş müzikal pasajlar. Sanırım “gece” olgusuna her anlamda en iyi giden müziği yapan ekip Tindersticks. The Waiting Room da bu anlamda beklentileri karşılayan dört dörtlük bir albüm. İç ahengiyle, melodik yoğunluğuyla, emek verilmiş şarkı sözleriyle ve kulaklarda...

Julia Kent.Asperities.Leaf

Kanadalı çellist Julia Kent’in 4. stüdyo albümü fazlasıyla karanlık, duygusal atmosferi yoğun, sinematik referansları kuvvetli epik bir ağıt niteliğinde. Albüm boyunca çellonun içimize dokunan nahif yolculuğuna dozunda minimal ve hafif deneysel dokunuşlar eşlik ediyor. Melodik ve ritmik kurgunun bir adım geri planda durduğu albümde, olabildiğince sade ve süssüz bir müzikal dil hâkim. Çellonun ağır, koyu ve ekolu tınılarına eşlik eden diğer yaylı partisyonlarının yarattığı hüzünlü ve biraz gergin arka plan övgüye değer. Kent’in korkusuzca ve biraz da rahatsızlık verecek şekilde önümüze açtığı sayfalarda insan ruhunun kötücül yansımalarını görmek olası. Ruhun sert köşetaşlarının müzikle yoğrulup, sindirilebilir küçük lokmalar haline getirildiği parçalarda bir tutam Nils Frahm zerafeti, bir tutam da David Darling yalnızlığı bulmamanız imkânsız. Yaşamdan ölüme dek uzanan meçhul hayatlarımızın işitsel bir dökümanı kıvamındaki Asperities, karakıştan eve hapsolunan günler için iyi bir eşlikçi.

Lubomyr Melnyk.Rivers And Streams.Erased Tapes

Erased Tapes ve müzikal hafızamıza kazıdığı onlarca güzel isim için nasıl teşekkür etsek bilemiyorum. Ólafur Arnalds, A Winged Victory For The Sullen, Peter Broderick, Nils Frahm ve Douglas Dare gibi pırıltılı bu isimlerden biri de Ukrayna orjinli (‘48 doğumlu) piyanist Melnyk. Vakti zamanında etiketin diğer temsilcileri gibi İstanbul’u ziyaret eden Melnyk’in konserini kaçırmış olsam da, bu açığımı geçtiğimiz aylarda Le Guess Who? festivalinde kapattım. Melnyk’in eserleri notaların fırtınaya tutulmuşçasına ardı ardına çalındığı bir ayin gibi. Her bir parçada binlerce notaya hayat veren Melnyk farklı bir çalma tekniği olan “sürekli müzik” kavramının da yaratıcılarından. Piyanist olmanın ötesinde bedenini (ve de ruhunu) müzikle akışkan bir ilişki içine sokan Melnyk aslında bir performans sanatçısı sayılabilir. Rivers And Streams zamanın...

Floating Points.Elaenia.Pluto

Son 5-6 yıllık dönemde kendi plak şirketi Eglo Records aracılığıyla sayısı 10’u bulan EP yayımlamış olan Sam Shepherd nihayet ilk albümüyle arz-ı endam etti. Geçtiğimiz yılın son aylarında piyasaya verilen albüm buna rağmen bazı en iyiler listelerine girmeyi başarmıştı. Elaenia bir ilk çalışma olmasına rağmen oldukça olgun ve mahir tınlayan, farklı müzikal türlerden etkilenimler içeren zengin ve derinlikli bir iş. Bir yanda romantik duyuları harekete geçirecek denli iddialı elektronikler, diğer yanda gayet organik hisler uyandıran caz referanslı orkestral düzenlemeler yeni seslere açık kulakların iştahını kabartacak ayarda. Her dinlemede farklı bir dokusal katmanı ile karşılaştığımız albümde zaman zaman birkaç farklı çalışmayı rastgele çalıyormuş hissine kapılabilirsiniz. Gevşek synth dokunuşları, döngüsel elektronik düzenlemeler, bunların arasına saklanmış vaha görünümlü caz pasajları Sam Shepherd’ı...

Saroos.Tardis.Alien Transistor

Üç üyesinin her biri Iso68, Console, Contriva, Lali Puna ve Notwist gruplarından bir veya birkaçında yer alan Saroos da aslında bir proje ekibi. Enstrümental kolajlardan oluşan parçalarla bezedikleri Tardis grubun dördüncü albümü. Minimal bir estetikle kurgulanmış albüm boyunca derinlikli ve yumuşak melodilerin eşlik ettiği, hafif caz esintili lo-fi bir ambiyans hâkim. Elektroniklerin yerinde ve ayarında katkı yaptığı Tardis’de grup üyeleri kendilerine has keyifli ve sakin bir dil yaratmayı başarıyorlar. Zengin ses paletinin ahenkli bir şekilde yedirildiği parçalar oldukça organik ve canlı tınlıyor. Kaotizmden uzak, nabız düşürücü bir çalışma olarak Tardis, adeta zaman içinde çıkılan bir yolculuk hissiyatı veriyor. Gevşek synth melodileri, davul ve gitarın usturublu ve tadında dokunuşları adım adım sizi içine çeken hayalsi bir ortam yaratıyor. Kahvemi kitabımı alayım, şöyle kenarda köşede hayatın keşmekeşinden biraz olsun uzaklaşayım diyorsanız, arka plan için ideal.