Brandt Brauer Frick.Miami.!K7 Records

Berlin orijinli bir üçlü olan Brandt Brauer Frick, özünde teknolojiden uzak bir diyarda, içinde bilgisayarların ve dijitize edilmiş verilerin olmadığı ama genel olarak “techno” olarak adlandırılabilecek bir müzik icra ediyor. 2010 yılında yayımlanan ilk albümlerinin (You Make Me Real) ardından çıkan çalışmaları Mr. Machine’de bu defa aynı parçaları 10 kişilik bir klasik müzik orkestrasıyla yeniden yorumlamışlardı. Sonrasında pek çok majör müzik festivalinde sahne alan ekip yoğun turne programı esnasında Mart ayında İstanbul’a da uğramayı ihmal etmedi. Miami ise kabaca eşzamanlı olarak çıkan ve içinde Jamie Lidell, Gudrun Gut ve Nina Kraviz gibi kalburüstü isimlerin vokalleriyle eşlik ettiği zihin açıcı bir çalışma....

IAMX.The Unified Field.61seconds

20’li yaşlarının başında Sneaker Pimps gibi okkalı sayılabilecek bir trip hop grubunun vokallerden sorumlu üyesi olarak müzik sahnesinde boy gösteren Chris Corner, uzunca bir süredir solo projesi IAMX’le farklı bir kulvarda yol alıyor. Her İstanbul ziyaretinde sıkı takipçileriyle enerisi yüksek sahne performanslarına imza atan IAMX, son çalışmasında da kaldığı yerden devam ediyor açıkçası. Derinlikli sözlerle birleşen Corner’ın etkileyici ve ekolu vokali “IAMX sound”u diye kolayca tanıyabileceğimiz bir kıvam oluşturuyor. Pop, electro, alternatif, indie, glam gibi farklı türleri altına yerleştirebileceğimiz bu ses kümesinden devşirilen parçalarda sık sık yaşanan tempo ve tarz değişimleri ilk aşamada kulakları biraz yoruyor. Ancak The Unified Field müteakip dinlemelerde...

Daft Punk.Random Access Memories.Columbia

İlk iki albümüyle ‘90’ların sonlarında elektronik dans müziğinin gidişatına yön veren ikililerden biri olan Daft Punk, araya pek de yüzümüzü güldürmeyen TRON film müziğini sıkıştırdıkları sekiz yıllık suskunluğun ardından yeni albümleriyle hararetli bir geri dönüş yaptılar. Ancak ilk intibamız odur ki, söz konusu hararet işin PR / Pazarlama kısmında, albümdeki müziğin kendisinden bir iki derece daha yüksek (bkz. Pitchfork özel RAM web sitesi ). Ekip bu defa olabildiğince az sample, bolca gerçek vokal ve enstrüman kullanmış. Bravo! Hatta pek çok yazı albümün prodüksiyon kalitesinden bahsediyor, ki buna da katılmamak imkânsız. Ancak uğruna bunca kıyamet koparılan albüm; “Giorgio by Moroder”, “Touch”, ilk single...

CAN.The Lost Tapes.Spoon Records

Hani tam arşivlik çalışma derler ya, işte o bölümün en tozlu raflarından gün yüzüne çıkan bir mücevher The Lost Tapes. Krautrock’un kilometre taşı isimlerindenbiri olan CAN tayfasının daha önce yayınlanmamış parçalarından oluşan etkileyici bir set elimizdeki. Canlı kayıtlar, film müzikleri ve albümlerde kendine yer bulamamış tam 30 parça yıllar sonra CAN ekibinin bir nedenle elden çıkardıkları stüdyolarını boşaltırken ortaya çıkan master’lardan derlenmiş. Ne de güzel olmuş. Özetle döneminin en yaratıcı, çizgi dışı ve ilerici gruplarından olan CAN fanatikleri için biçilmiş kaftan. Ziyadesiyle deneysel tınılardan, döngüler üzerine kurgulanmış avangard seçkilere ve klasik CAN tarzından renkler taşıyan parçalara dek uzanan bu geniş yelpazede elbette...

James Blake.Overgrown.Atlas Recordings

İlk saniyesinden itibaren güçlü bir şekilde sizi içine çeken albümlerden biri Overgrown. Albümdeki 10 parça tüm benliğinizi Blake’in sesinin derinliklerine terkedip onun kılavuzluğunda çıkacağınız hayali bir içsel yolculuk sunuyor. ‘88 doğumlu Blake, ziyadesiyle görmüş geçirmiş birinin ağırlığıyla harmanladığı soul etkileşimli vokalini, dubstep ağırlıklı elektronik altyapılarla zenginleştirerek kendine ait bir evren yaratmayı başarıyor. Minimal kurguların ve sade ama koyu bir basın hâkim olduğu parçalarda zaman zaman duyulan piyano melodileri albümün duygusal yoğunluğunu bir kademe daha artırıyor. Ritmi yüksek birkaç parçada Blake tam manasıyla nelere muktedir olduğundan minik ipuçları sergiliyor. Her malzemenin tam ayarında kullanıldığı, lezzetine doyum olmayan bu harika albüm şimdiden yılın en...

Depeche Mode.Delta Machine.Mute

Dört yıl aradan sonra ve Mayıs ayındaki İstanbul konserleri öncesi yeni Depeche Mode albümü de huzurlarımızda. Çok uzun yıllar aynı kadro ile hem grup kimliğini koruyarak müzik üretimine devam etmek, hem de yenilikçi mecralarda cengaverce yol arşınlamak kolay değil; DM bunu layıkıyla başaranlardan. Gahan ve Gore arasındaki vokal paslaşmaları, ara ara derin ve hüzünlü sayılabilecek karanlık synthler (“Welcome To My World”, “Angel”) albümün ana omurgasını oluşturuyor. Aralarda tempo yükselip (“Secret To The End”, “Broken”) daha sıcak bir müzikal dil hakim olsa da bir türlü içiniz rahat etmiyor. Albümde ara pasajlarda hafif minimal kurgular (“My Little Universe”), bolca lafı edilen DM...

Esmerine.La Lechuza.Constellation

Geçtiğimiz yılın hatıralarda okkalı bir yer edinen konserlerinden biriydi Esmerine’in İstanbul’a yaptığı ikinci ve bu defa uzun süreli olan müzikal seyahat. Zira Ekim 2012’de gerçekleşen konserlerinde bizim topraklarımızdan isimlerle (Hakan Vreskala, James Hakan Dedeoğlu ve Salih Nazım Peker gibi) sahne aldılar ve İstanbul’da geçirdikleri iki haftalık süreç içinde olgunlaştırdıkları ortak parçalarını çaldılar. Efsanevi grup Godspeed You! Black Emperor’dan Bruce Cawdron (perküsyon) ve Thee Silver Mt. Zion’dan Rebecca Foon’un (çello) başını çektiği grubun müziği gitardan ziyade derinlikli tınıların ve ambient yapılandırmaların ön planda olduğu bir post-rock sayılabilir. Genç yaşta ölen Lhasa de Sala’ya adadıkları 2011 çıkışlı albümlerinde Patrick Watson ve Sarah Neufeld...

Devendra Banhart.Mala.Nonesuch

Müziği keyifli ve hazmı kolay; ismini doğru telaffuz etmek ve yazmak da bir o derece meşakkatli bir güzel insan Devendra Banhart. İlk albümüne 20’li yaşlarında (2002’de) imza atan, belli bir kesim tarafından hakettiği ilgiyi pek de görmediği not edilen Banhart; özenle harmanladığı ve kafa karıştırıcı kompleks kurguların uzaklarında konumlandırdığı dünyasından çıkan müziğinde, eğlenceli sözlerle ve minik elektronik kurgularla beslenmiş nitelikli bir lo-fi pop icra ediyor. İçten melodilerin sade bir orkestrasyonla aktarıldığı albümde akıcı bir müzikal dil hâkim. Düşük tempolu davul programları, Banhart’ın adeta mırıldanarak yaptığı vokallerve bunların üzerinde akıp giden sıcak gitar dokunuşları Mala’yı baştan sona hoş bir dinleti haline getiriyor....

Suede.Bloodsports.Warner Bros.

20 yıl önce çıkardıkları Mercury ödüllü, kapağında cinsiyeti bell olmayan bir çiftin öpüştüğü ve kendi adlarını taşıyan ilk albümleriyle gençlik yılları hatıratlarımıza “Animal Nitrate”, “So Young” ve “The Drowners”gibi unutulmaz parçaları nakşetmişti Suede ve Bowie referanslı vokali Brett Anderson. İkinci albümlerinden sonra en az Anderson kadar mühim bir rolü olan olan gitarist Butler gruptan ayrılmıştı. Sonrası orta halli birkaç albüm, uzun bir ayrılık ve bir seri konser için tekrar birleşme süreci. Bloodsports ise 11 yıllık suskunluğun ardından yeni parçaların gün yüzüne çıktığı bir geri dönüş albümü. Anderson’un bir gıdım daha kalınlaşmış ama olgun ve çekici vokali hâlâ çok iyi iş görüyor. Glam...

Floex.Zorya.Minority Records

Floex de kimdir diyenler için, oyun dünyasına az biraz da olsa ilgisi olanların mutlaka bileceği “Machinarium” anahtar görevi görebilir. Zira Floex projesinin ardındaki isim olan Çek asıllı müzisyen, besteci ve grafik sanatçısı Tomas Dvorak malum oyunun müziklerini de yapan kişi. Zorya müzisyenin (ki kendisi önümüzdeki aylarda İstanbul’da da sahne alacak ) Floex mahlasıyla 2011 yılında yayınladığı ikinci albümü. Bir yanda yumuşak bir kadın vokali, diğer yanda da klarnetin başrolleri üstlendiği çalışmanın arka planında ise oldukça zengin bir elektronik ses yelpazesi mevcut. İsmini Slav mitolojisindeki tanrıçalardan birinden alan Zorya’yı konsept bir albüm olarak da görmek mümkün. Minik oda orkestrası partisyonları, cazla kucaklaşan elektronik...