The Field.Cupid’s Head.Kompakt

Aralık ayı başında gerçekleşen ve uzun soluklu olması ümidiyle ajandalarımıza not ettiğimiz Red Bull Music Academy Radio Festival’da sahne alan Axel Willner, iki yılda bir albüm formülüne sadık kalarak 4. stüdyo albümüyle karşımızda. Tek renk zemin üzerine yazılan artist / albüm adından oluşan minimal kapak tasarımında bu defa karanlık ve koyu bir seçim hakim. The Field’in giderek derinleşen, zenginleşen ve birbirinin içine harmanlanan elektronik altyapılı döngüler üzerinden kurguladığı ana çizgisinde radikal bir değişiklik yok. Ancak Cupid’s Head için bir ton daha agresif bir müzikal dokudan bahsetmek mümkün. Havada süzülen uçucu ses kümelerinin yerine ayağını yere daha sağlam basan bir omurga...

Midlake.Antiphon.Bella Union

Bella Union etiketi taşıyan albümlere daha bir sıcak bakmamıza neden olan “güzel” grup Midlake, ilk üç albümde vokallerden sorumlu Tim Smith’in geçen yıl gruptan ayrıldığını açıklamasıyla bir sonraki adımda neler yapacağını merak ettiğimiz bir isim haline dönüşmüştü. Soru işaretlerimizi gideren 4. stüdyo albümünde, grubun mahir elemanlarından Eric Pulido’nun (gitar, perküsyon ve başkaca enstrümanlara ilaveten) geri vokali bırakıp artık mikrofonu eline aldığını görüyoruz. Antiphon öncüllerine göre folk ve rock terazisinde kefenin rock kısmına doğru kaydığı, dolayısıyla daha sert tınlayan bir çalışma. Melodik kurgudaki zenginlik, Pulido’nın hiç yabancılamadığımız akıcı ve sıcak vokali ve kendine daha belirgin bir yer edinen bulanık gitar riff’leri...

Nightmares On Wax.Feelin’ Good.Warp

Elektronik müziğin köşebaşı etiketlerinden olan Warp’ın en kadrolu ismi Nightmares On Wax (George Evelyn) beş yıllık bir aranın ardından kulaklarımızın pasını alan ve ismiyle müsemma illa ki “iyi hissettiren” yeni albümüyle tekrar aramızda. ‘90’ların başından bu yana aktif bir isim olan Evelyn’in yeni çalışması farklı sulardan beslenen verimli bir havzada şekilleniyor; downtempo, leftfield, dub, trip hop, reggae, house... Bu çok katmanlılık albüme katkı veren isimler açısından da geçerli; bir yanda ACT tayfasından caz davulcusu Wolfgang Haffner, öte yanda yaylı partisyonlarında Jazzanova teknik kadrosundan Sebastian Studnitzky ve trip hop’un olmazsa olmazı konuk vokaller. Enerjisi giderek yükselen (özellikle “Now Is The Time”),...

Primal Scream.More Light.First International

Bobby Gillespie ve tayfasının beş yıl aradan sonra gelen 10. stüdyo albümleri aslında birkaç ay önce yayınlanmıştı. Ancak grubun bu yılki Rock’n Coke programına eklenmesi nedeniyle bu harika albümü tekrar hatırlatmak istedik. Albüm boyunca dinleyenleri gevşek ve akıcı elektronik altyapılarla örülü sinematik pasajlardan, dumanlı caz salonu atmosferlerine; halusinatif gitar rifleriyle bezenmiş yarı uykulu Gillespie vokallerinden, keyifli ve içli melodilerin rehberlik ettiği rock’n roll döşeli patikalara uzanan zengin bir menü bekliyor. Kulaklarımızın aşina olduğu Primal Scream imzası hemen tüm parçalarda kendini gösteriyor. Açıkçası 90’ların başında bir dönem gençliğinin hafızalarına kazınan Screamadelica gibi bir albüme adını yazdıran ekibin, bu kadar zaman sonra...

Dictaphone.Poems From A Rooftop.Sonic Pieces

Oliver Doerell ve Roger Doering ikilisinin başını çektiği Dictaphone uzun bir aradan sonra geçen yıl adeta bir başyapıt olarak niteleyeceğimiz bu harikulade çalışmayla geri döndü. Saksofon ve klarnetin ana yörüngede olduğu analog enstrümanların hayali bir arka plan dahilinde minik elektronik süslemelerle harmanlandığı albümün özellikle 350 adet olarak numaralandırılmış ve sınırlı sayıda basılan plak versiyonu tam arşivlik (bu anlamda Sonic Pieces etiketine özel dikkat!). Minimalist bir kurgunun egemen olduğu parçalar adım adım artan nabız düşürücü ve sakinleştirici bir etki bırakıyor dinleyende. Havada asılı gibi duran ses kümeleri hafif dozda salınımlarla birbiri içine giriveriyor adeta. Albümün baştan çıkarıcılığı da buradaki ustalık ve...

Brandt Brauer Frick.Miami.!K7 Records

Berlin orijinli bir üçlü olan Brandt Brauer Frick, özünde teknolojiden uzak bir diyarda, içinde bilgisayarların ve dijitize edilmiş verilerin olmadığı ama genel olarak “techno” olarak adlandırılabilecek bir müzik icra ediyor. 2010 yılında yayımlanan ilk albümlerinin (You Make Me Real) ardından çıkan çalışmaları Mr. Machine’de bu defa aynı parçaları 10 kişilik bir klasik müzik orkestrasıyla yeniden yorumlamışlardı. Sonrasında pek çok majör müzik festivalinde sahne alan ekip yoğun turne programı esnasında Mart ayında İstanbul’a da uğramayı ihmal etmedi. Miami ise kabaca eşzamanlı olarak çıkan ve içinde Jamie Lidell, Gudrun Gut ve Nina Kraviz gibi kalburüstü isimlerin vokalleriyle eşlik ettiği zihin açıcı bir çalışma....

Depeche Mode.Delta Machine.Mute

Dört yıl aradan sonra ve Mayıs ayındaki İstanbul konserleri öncesi yeni Depeche Mode albümü de huzurlarımızda. Çok uzun yıllar aynı kadro ile hem grup kimliğini koruyarak müzik üretimine devam etmek, hem de yenilikçi mecralarda cengaverce yol arşınlamak kolay değil; DM bunu layıkıyla başaranlardan. Gahan ve Gore arasındaki vokal paslaşmaları, ara ara derin ve hüzünlü sayılabilecek karanlık synthler (“Welcome To My World”, “Angel”) albümün ana omurgasını oluşturuyor. Aralarda tempo yükselip (“Secret To The End”, “Broken”) daha sıcak bir müzikal dil hakim olsa da bir türlü içiniz rahat etmiyor. Albümde ara pasajlarda hafif minimal kurgular (“My Little Universe”), bolca lafı edilen DM...

Esmerine.La Lechuza.Constellation

Geçtiğimiz yılın hatıralarda okkalı bir yer edinen konserlerinden biriydi Esmerine’in İstanbul’a yaptığı ikinci ve bu defa uzun süreli olan müzikal seyahat. Zira Ekim 2012’de gerçekleşen konserlerinde bizim topraklarımızdan isimlerle (Hakan Vreskala, James Hakan Dedeoğlu ve Salih Nazım Peker gibi) sahne aldılar ve İstanbul’da geçirdikleri iki haftalık süreç içinde olgunlaştırdıkları ortak parçalarını çaldılar. Efsanevi grup Godspeed You! Black Emperor’dan Bruce Cawdron (perküsyon) ve Thee Silver Mt. Zion’dan Rebecca Foon’un (çello) başını çektiği grubun müziği gitardan ziyade derinlikli tınıların ve ambient yapılandırmaların ön planda olduğu bir post-rock sayılabilir. Genç yaşta ölen Lhasa de Sala’ya adadıkları 2011 çıkışlı albümlerinde Patrick Watson ve Sarah Neufeld...

Devendra Banhart.Mala.Nonesuch

Müziği keyifli ve hazmı kolay; ismini doğru telaffuz etmek ve yazmak da bir o derece meşakkatli bir güzel insan Devendra Banhart. İlk albümüne 20’li yaşlarında (2002’de) imza atan, belli bir kesim tarafından hakettiği ilgiyi pek de görmediği not edilen Banhart; özenle harmanladığı ve kafa karıştırıcı kompleks kurguların uzaklarında konumlandırdığı dünyasından çıkan müziğinde, eğlenceli sözlerle ve minik elektronik kurgularla beslenmiş nitelikli bir lo-fi pop icra ediyor. İçten melodilerin sade bir orkestrasyonla aktarıldığı albümde akıcı bir müzikal dil hâkim. Düşük tempolu davul programları, Banhart’ın adeta mırıldanarak yaptığı vokallerve bunların üzerinde akıp giden sıcak gitar dokunuşları Mala’yı baştan sona hoş bir dinleti haline getiriyor....

Suede.Bloodsports.Warner Bros.

20 yıl önce çıkardıkları Mercury ödüllü, kapağında cinsiyeti bell olmayan bir çiftin öpüştüğü ve kendi adlarını taşıyan ilk albümleriyle gençlik yılları hatıratlarımıza “Animal Nitrate”, “So Young” ve “The Drowners”gibi unutulmaz parçaları nakşetmişti Suede ve Bowie referanslı vokali Brett Anderson. İkinci albümlerinden sonra en az Anderson kadar mühim bir rolü olan olan gitarist Butler gruptan ayrılmıştı. Sonrası orta halli birkaç albüm, uzun bir ayrılık ve bir seri konser için tekrar birleşme süreci. Bloodsports ise 11 yıllık suskunluğun ardından yeni parçaların gün yüzüne çıktığı bir geri dönüş albümü. Anderson’un bir gıdım daha kalınlaşmış ama olgun ve çekici vokali hâlâ çok iyi iş görüyor. Glam...