Aphex Twin.Syro.Warp

“Seslerin seri katili” 13 yıllık Aphex Twin sessizliğini bozacağını bir zeplin üzerindeki logosuyla Londra semalarında duyurduğundan bu yana içimiz kıpır kıpırdı. Yekten özetlersek Syro, Aphex Twin diskografyasında bambaşka bir dil yaratan (kendisi zaten bunu 20 yıl önce ziyadesiyle yapmıştı) bir başyapıt değil, ama yine de yılın en sağlam elektronik müzik albümlerinden biri. Richard D. James’in imzası haline gelmiş kaotik ses kümeleri, şeytani bir zekâ ile işlenmiş minimal tasarımlar, ustalıkla birbirine harmanlanmış pek çok farklı tür baştan sona menüsü zengin bir dinleti vadediyor. Anlık tempo değişimleri, bol katmanlı ve girift yapılar her daim Aphex Twin parçalarının değişmezi zaten. Elektronik müziğin engin coğrafyasında adı bu kadar sıklıkla anılan ve referans alınan başka birisinin olmaması, Aphex Twin parçalarını...

Mountainee.When The Air Is Bright They Shine.Type

Bu ayın sürpriz seçimini daha ziyade ambient / drone kulvarındaki deneysel ve minimalist işleriyle takip ettiğimiz Type etiketi taşımasına rağmen, adeta sonbahara hazırlık kıvamında lo-fi bir eksen üzerinde folk sosuna bandırılmış akustik / pop aksanlı parçalarıyla ruhumuzu fetheden Mountaineer’dan yana kullandık. Kings Of Covenience ve Belle & Sebastian gibi grupların haklı popülerliğine hiçbir zaman ulaşamasa da, elimizdeki çalışma teorik olarak yıldızlı pekiyi alanlardan biri. Sımsıcak melodiler, kadife dokunaklığında nahif bir vokal, tam kıvamında elektrikli pasajların zenginleştirdiği akustik ağırlıklı bir ambiyansta yolunu bulan, kısa süreli kaliteli pop şarkılarından oluşan albüm, huzura açılan kapıya güçlüce omuz atan çalışmalardan biri. İki yıllık özenli...

Yagya.Sleepygirls.Delsin

İzlanda orijinli yetkin prodüktör Aðalsteinn Guðmundsson; Hollanda merkezli Delsin etiketi taşıyan beşinci stüdyo albümünde baştan sona su gibi akıp giden ve adeta minimal / dub techno nasıl yapılır konulu derslerde okutulabilecek denli kuvvetli bir işle karşılıyor bizleri. Önceki çalışmalarına kıyasla ambient etkisinin biraz damıtılıp, teknoik vuruşların daha ön plana çıkarıldığı çalışmada, ara pasajlarda karşımıza çıkan minik Japonca vokal kırıntıları benzersiz bir lezzet sunuyor. Her daim melodik zenginlik ve derinlik sunan Yagya parçalarında bu defa dozajında kullanılan saksafon ve gitar tınıları da ana omurgaya olumlu katkı yapıyorlar. Halihazırda ses üzerine eğitim alan Yagya bu çalışmasında özellikle prodüksiyon kalitesi açısından da çıtayı...

Manic Street Preachers.Futurology.Columbia

Bundan kabaca 30 yıl kadar önce yola koyulan Galli ekip 2013 çıkışlı Rewind The Film’in üzerinden henüz bir yıl geçmeden 12. albümüyle arz-ı endam eyledi. Güçlü gitar riff’leri, konuk vokaller ve bu defa iki tane de çarpıcı enstrümental parçayla şekillenen albüm, önceki çalışmaya nazaran çok daha iddialı ve kendinden emin bir yapıya sahip. Alışageldiğimiz Manics atmosferine daha yakın referanslar içeren albümün özellikle ilk yarısı akılda kalıcı, melodik açıdan zengin ve hareketli parçalarla yoğrulmuş (“Futurology”, “Walk Me To The Bridge”, “Europa Gecht Durch Mich”). Her iki enstrümental parça da başdöndürücü seviyede başarılı bir atmosfer yaratmayı başaranlardan. Bir anlamda Futurology, Manics’in hâlâ alternatif sahnenin...

Hermetic Delight.Heartbeat EP.Green Valley Records

Hazır yerli üretim TSU!’dan bahsetmişken rafların arasından bu defa da 2012 çıkışlı ziyadesiyle çarpıcı bir iş olan Hermetic Delight’ın Heartbeat EP’sine bir mercek tutalım dedik.Fransa’da yerleşik Zeynep K. ve üç arkadaşından oluşan Hermetic Delight’ın benzerine az rastlanır güçlü, yıpratıcı ve bol distorsiyonlu müzikleri hayalsi ve kaotik bir atmosfer yaratıyor. Birbiri üstüne eklenen ekolu gitar vuruşları ve davulun amansız tavrının işbirliğinde kendine karanlık bir yol tutturan vokal oldukça etkileyici. Shoegaze referansları bol olsa da Hermetic Delight’ın belirli bir gürültü estetiğini de parça içlerine incelikle nakşettiğini belirtmeliyiz. Öte yandan tüm bu ürkütücü sayılabilecek ambiyans içinde dahi dinleyenin ilk andan itibaren kendini kaptırabileceği bir melodik...

TSU!.H.M.S. Angora.88 Records

Bant Mag. tayfasının başat figürlerinden Hakan Dedeoğlu’nun müzisyen kimliklerinden biri olan TSU!’yla ilk karşılaşmamız kendisini Record Store Day etkinlikleri kapsamında Kontra Plak’a davetimizle olmuştu. Minik ampli’si ve akustik gitarıyla günün en akılda kalıcı performanslarından birine imza atan TSU!, kendi adını taşıyan ilk solo akustik çalışmasının ardından hazırlıkları iki yıla yayılan ikinci albümünde bu defa yalnız değil. Basta Shahzad Ismaily (Marc Ribot’s Ceramic Dog, Badawi Quintet vb.) ve çelloda Múm’un kurucu üyelerinden Gyða Valtýsdóttir’ın dikkat çektiği bu genişletilmiş kadro ile TSU!’nun müzikal tavrı da bir adım daha olgunlaşmış görünüyor. Minik vokal kırıntılarıyla ve tadında bırakılmış yan enstrüman kullanımlarıyla iyice renklenen albümde...

Jack White.Lazaretto.Third Man Records

Başını The Dead Weather, The Raconteurs ve The White Stripes’ın çektiği farklı ve oldukça başarılı projelerinin ardından 2012’de ilk solo çalışması Blunderbuss ile de ses getiren Jack White, kendi plak şirketi Third Man Records etiketli ikinci solo albümüyle gençlik defterlerini gün yüzüne çıkarıyor. 20 yaş öncesi güncelerine not düşülen minik hikâyelerden ve oyunlardan devşirilen parçalar alışık olduğumuz üzere belirgin bir ana omurga üzerinde hareket etmekle beraber pek çok farklı tarza da dokunuyor. Heybetli bir arka plan dahilinde güçlü ve çiğ gitar riff’lerine bandırılmış Jack White vokali albümün en keyifli anlarını oluştuturken (“Three Women”, “Lazaretto”), arada folk ve lo-fi öğelerinin öne çıktığı anlarda...

Lo Fang.Blue Film.4AD

Matthew Hemerlein klasik müzik eğitimi almış ve hemen her enstrümanı çalabilen (piyano, keman, çello, bas, gitar vb.) “ekstra yetenekli” isimlerden biri. Tüm bunlara 2013 Mercury ödüllü James Blake’i anımsatan kompozisyonları ve vokali eklenince, 4AD etiketi taşıyan bu ilk albüm ziyadesiyle pozitif bir beklenti yaratıyor. Blue Film vasatın üstünde bir albüm olmakla birlikte bazı minik problemleri de bünyesinde barındırıyor. Parçaların içindeki anlık tarz ve tempo değişimleri, zaman zaman kolaya kaçan şarkı sözleri bir anlamda dinleyende ara ara kopukluk hissi yaratıyor. Ağırlıkla duygusal bir izleğin üzerinden giden parçalardaki bu kopukluğun yarattığı konsantrasyon bozukluğu Lo Fang’in derinden gelen etkileyici vokal tarzını ve zengin akustik partisyonlar yazma...

Real Estate.Atlas.Domino

New Jersey çıkışlı indie rock grubu Real Estate’in üçüncü stüdyo albümü, ekibin kritik bir eşikten geçtiklerinin sinyallerini içeriyor. Martin Courtney’in ince ve sıcak vokaliyle Matthew Mondanile’ın akışkan ve sade gitar riff’lerinin ana omurgayı şekillendirdiği Real Estate parçalarının dokunaklılığı bu defa bir vites yükseltilmiş (iyi de olmuş). Düşük tempolu parçalarda hafiften Tinderstick’i (örneğin “Past Lives”) anımsatan grubun, terazinin bu kefesinde daha ağır bastığını ve kulağa iyi geldiğini söylemek lazım. Parçalar hareketlendikçe işin içine daha klişe ritmler ve melodiler giriyor. Budüşük menzilli kaos ortamında yine vokal ve gitar kurtarıcı rolü üstlenseler de; aksak ritmlerden nemalanan, daha efkârlı ve derin tınıların sarmaladığı parçalar...

Damon Albarn.Everyday Robots.Parlophone

Özellikle ‘90’ların ilk yarısı Brit Pop tarihinde ve dolayısıyla müzikal dağarcığımızda silinmez izler bırakan Blur’ün has elemanı ve sesi Damon Albarn, bir yan proje olmayı çoktan geride bırakıp milyonlar satan Gorillaz ana hamlesinin yanı sıra diskografisini operadan dünya müziğine uzanan geniş bir skalada 20 yılı aşkın süredir devam ettiriyor. Ve nihayet saatler 2014’ü vurduğunda Albarn usta kelimenin tam manasıyla “ilk solo” eseriyle sahnedeki yerini alıyor. Çocukluk anılarından kişisel sorgulamalara, biyografik referanslı hikâyelerden yabancılaşma olgusuna bolca samimi yansımanın olduğu albüm, Albarn’ın vokali eşliğinde çıkılan masalsı bir yolculuk tadında. Gevşek ritimler, minik akustik kenar süsleri, kırılgan ve içli bir vokal; ama tüm...