Serph. Heartstrings. Noble

Piyano çalmayı öğrenip kendi kompozisyonlarını yazmaya başladıktan kısa bir süre sonra 2009 yılında ilk albümünü çıkartan Serph (kendisi Tokyo’dan), geçtiğimiz yıl yine Japonya’da mukim Noble etiketinden çıkardığı Vent isimli başarılı çalışmasının ardından, üçüncü albümüyle yine harikalar yaratıyor. Dinamizmi bir an olsun düşmeyen bu ateşi yüksek çalışmada Serph caz, breakbeat, tekno, film müziği ve progresif rock gibi çok geniş bir skala üzerinde soluk almaksızın geziniyor. Yoğun enstrüman kullanımı ve parçalar içinde yaşanan tempo değişimleri zaman zaman dinleyeni yorsa da, tüm bunlar arasında bütünlüğü sağlayan melodik yapı bu geçişler esnasında bizlere yardımcı oluyor. Tüm albüm boyunca Serph âdeta oyuncaklarla dolu bir odaya...

Biosphere. N-Plants. Touch

Norveç’ten çıkmış (ama her daim biraz yeraltında da kalmış) en iyi gruplardan Bel Canto ekibinin bir üyesi olan Geir Jenssen, 90’ların başından bu yana özellikle ambient tarzında çok başarılı işlere imza atmış bir müzisyen. Son albümünün ardındaysa gerçek bir insanlık dramı yatıyor. Savaş sonrası Japonya’sının ekonomik mucizesini anlatmak istediği yeni albümünün çalışmaları esnasında Mihama nükleer santralinin bir fotoğrafını gören Jenssen, santralin denize yakın çok güzel bir yere konuşlandırıldığını görünce fikrini değiştiriyor. Sadece Japonya’daki nükleer santrallerin mimarî yapılarını, tasarımlarını ve en önemlisi yerleşimlerini anlatan bir albüm yapmaya karar veriyor. Bu süreçte de santrallerin insanların yaşadığı yerlere, deniz kenarlarına çok yakın olduğunu...

Ghedalia Tazartes. Repas Froid. Pan

1947 doğumlu Ghedalia Tazartes, 70’lerin sonundan bu yana üretimler yapan önemli Fransız bir müzisyen. Garip ses kolajları, çeşitli saha kayıtları ve konuşmalar (bazen bir çocuk, bazen bir müezzin, bazen de bir rock’çı sesi) arasında gidip gelen Repas Froid, aslında Tazartes’in 70’lerin sonu ve 80’lerin başına ait çalışmalarından daha önce yayımlanmamış kayıtları da içeriyor. 30 yıl boyunca her türlü sınıflandırmanın dışında kalmış bir otodidakt olarak kendi yolunu çizen Tazartes’in aile köklerinin Türkiye’ye uzanması da hoş bir tesadüf. Sesler ve ritimler arasında âdeta bir göçmen gibi dolaşan Tazartes’in çalışması, hipnotik kurgular etrafında harmanlanan ritüelistik bir yapı sunuyor. Zaman zaman Musique Concrète çağrışımları...

Çeşitli Sanatçılar. Babylon Unplugged. Pozitif Müzik Yapım

Geçtiğimiz sezon Babylon’da gerçekleştirilen Unplugged konserleri yeni, farklı ve yoğun ilgi gören serilerden biriydi. Elimizdeki albüm ise 2010-2011 sezonunda seri kapsamında verilen konserlerin kayıtları arasından yapılmış özel bir Unplugged seçkisi. Derlemede Ed Harcourt, James Walsh, Fredrika Stahl, Nouvelle Vague gibi yabancı isimlerin yanı sıra Athena ve Redd gibi başarılı yerli grupların da parçaları yer alıyor. Çalışma hem Babylon’daki konser kayıtlarının ilk defa bir CD’de satışa sunulması hem de seyirci reaksiyonlarının yarattığı sıcak ambiyansın kısmen mekan dışına da taşınmasıyla dikkat celbediyor. Starsailor vokali James Walsh’un “Four to the Floor”daki keyifli yorumu, Fredrika Stahl’in “Rocket Trip to Mars”ı, Nouvelle Vague’ın sıklıkla seyirciyle...

Evil Madness. Super Great Love. Editions Mego

Evil Madness karma bir grup: BJ Nilsen, Johann Johannsson ve Stilluppsteypa tayfasından oluşan ekip üyelerinin solo kariyerleri çok daha deneysel ve ambient işlerle dolu olsa da, bu projede chillwave diyebileceğimiz hafif distorsiyonlu ve bol efektli bir synthpop-electro albümüne imza atıyorlar. Oldukça çizgi dışı deneysel işlere evsahipliği yapan Editions Mego etiketi altında pek benzerine rastlanmayacak tarzdaki çalışma tüm albüm boyunca yüksek tempo, kuvvetli baslar, neşeli ritimler ve bolca dans vaat ediyor. Disko ritimleriyle bezenmiş parçalarda bir şekilde sıradanlığın ötesine geçmeyi başaran, akışkan, akılda kalıcı ve steril bir ses örgüsü hâkim. Özel olarak kulak kabartılası 11 dakikalık “Maxim's Goldfinger” âdeta albüm içinde...

Charles-Eric Charrier. Silver. Experimedia

Charles-Eric Charrier’e Silver albümünde Ronan Benoit ve Cyril Secq eşilik ediyor. Bu üçlü aslında hemen hemen albümün tüm prodüksiyon işlerinden de sorumlu ana kadro. Ek olarak albümün mastering işlemlerini Amerika’da 12k etiketinin kurucusu ve müzisyen Taylor Deupree’nin yapmış olduğunu da belirtmeden geçmeyelim. Beş ana bölümden oluşan albüm birbiri içine harmanlanmış elektronika, post-rock, doğaçlama ve özgür caz gibi tarzlar arasında kontrollü bir seyir izliyor. Bonus olarak gelen EP içinde ise açılış parçasının uzun bir versiyonu, iki parçanın remiksi ve albümde olmayan ek bir parça var. Bu ek materyalle birlikte elimizdeki dinletinin toplam süresi yaklaşık olarak 1,5 saati buluyor. Silver albümü öncelikle...

Telekinesis. 12 Desperate Straight Lines. Morr Music

Telekinesis’in (Michael Benjamin Lerner) 2009’da kendi adıyla yayınladığı ilk albümü sonrası yine Morr Music etiketiyle çıkardığı ikinci çalışmasını; dinleyeni hemen yakalamayı başaran, keyifli ve hazmı kolay melodiler üzerinden kurgulanmış bir power pop / indie rock albümü olarak özetlemek mümkün. Kısa sürelerine (12 parçalık albüm sadece 32 dakika sürüyor) ve basite kaçan şarkı sözlerine rağmen, sıcak bir vokal, kıpır kıpır gitar riffleri ve sürükleyici bir bas-davul işbirliğinde örülmüş olan parçalar arasında gezinirken, ister istemez ayaklanıp, hafiften sallanmaya başlamak istiyorsunuz. Beklenti yaratabilecek bir detaya ilişkin olarak diğer Morr Music etiketli albümlerde karşılaştığımız elektronika sosların bu çalışmada ziyadesiyle ajanda dışında tutulduğunu da belirtelim....

Saroos. See Me Not. Alien Transistor

Elemanları farklı gruplarda da aktif olarak yer alan Saroos, Almanya’dan üç kişilik bir ekip. Florian Zimmer (Iso68, Jersey), Christoph Brandner (Lali Puna, Console) ve Max Punktezahl’dan (The Notwist, Contriva) oluşan grubun ikinci albümü 2006’da gelen ilk albümü gibi, The Notwist ekibinden Micha ve Markus Acher kardeşlerin kurduğu Alien Transistor etiketinden çıktı. Birkaç parçadaki tadımlık miktarların dışında vokal kullanılmayan parçalar bir yandan elektronik efektlerle süslenirken, bir yandan da ağırlıklı olarak post-rock çağrışımlara sahip. Atmosferik yapılandırmalar özellikle elektroniklerin yerli yerinde kullanımıyla parça sonlarına doğru giderek yoğunlaşan sarmallar hâlinde kulaklarda etkileyici hazlar bırakıyor. Albümdeki tüm parçalar bir yandan usta müzisyenlerin maharetlerini sergilerken, bir...

To Mexico With Love. Meksika’ya Sevgilerle. Velvemon

Biri İngilizce diğeri de Türkçe parçalardan oluşan ve eşzamanlı yayınlanan bu iki albümün ortak noktası, ekibin alışıldık kalıpların oldukça dışında zengin bir ses, tarz ve tür yelpazesinden beslenmeleri. Başlarda klasik müzik grubu ifadelerinden kaçınan ama zaman içinde müzik yaparken birlikte takılmaktan had safhada keyif alan ekip elemanlarının, zihinlerindeki bu rahatlık parçalara da yansımış durumda. Bazen sert ve agresif, bazen oldukça eğlenceli, ara ara sakin ama en nihayetinde umarsızca ve samimî bir dille yapılan müziğin dinleyene başarıyla aktarıldığı iki albüm söz konusu burada. Ateşli bir punk parçasından hemen sonra sitar sesleri duyabileceğiniz gibi, canavar bir rock parçasından sonra pop tandanslı başka...

Cyclo. Id. Raster Noton

Raster Noton etiketinin kurucularından Carsten Nikolai (Alva Noto) ile Ryoji Ikeda’nın Cyclo projesi 10 yıl aradan sonra nefes kesen yeni bir albümle tekrar karşımızda. Glitch ve soyut elektronikanın ana çerçevesini oluşturduğu çalışmayı geleneksel müzik kavramları ile açıklamak oldukça zor. Sonik ses dalgaları, düşük frekanslar, minimal gürültü parçacıkları, sinyaller ve bunların arasından tınıların yoğrulduğu matematiksel bir düzlemde şekillenen parçalar âdeta uyuşturucu bir etkiye sahip. Ara ara yakalanan ritmik kurgular bir nebze kulakları rahatlatıyor görünse de, albüm boyunca önümüzde farklı bir dille yoğrulmuş bir şifreler bütünü var. Albümden keyif alabilmek öncelikle bu dili çözebilmek ve kulaklarımızı bu eşik noktasından öte tarafa kabartabilmekle...