Fennesz. AUN. Ash

Ne yapsa hassasiyetle kulak kabartmak ve hatta edinip arşive katmak gerekir statüsüne çoktan erişmiş olan üstad Fennesz’in bu son çalışması aslında bir film müziği projesi. Albümde yer alan 15 parçanın üçü Fennesz’in daha önce Ryuichi Sakamoto ile birlikte yayınladıkları Cendre albümünde de yeralmış. Bu üç parçada Sakamoto’nun piyano tuşeleri ara ara nefeslenmemizi sağlasa da, albümün genelinde gitarın bir adım daha arka plana alındığı parçalarda Fennesz’in o çok geniş ve zengin ses yelpazesinden çıkan başdöndürücü renklerle örülen apokaliptik ve karanlık bir atmosfer sizi karşılıyor. Albüm kartonetinde yeralan “ebedi kanunların ihmal ve inkarı yokolmayı getirecektir” notu bir anlamda film ve müziklerinin ruhunu...

B. Fleischmann. I’m Not Ready For The Grave Yet. Morr Music

90’lı yılların sonundan bu yana önce Charhizma sonrasında da Morr Music etiketiyle çıkardığı çalışmalarla aklımıza kazınan B. Fleischmann’ın son çalışması adeta bir ustalık dönemi eseri. Albümün en önemli özelliği bugüne dek farklı isimlerin vokallerine yer veren Fleischmann’ın bu defa tüm vokalleri kendisinin yapmış olması. Baştan sona hızlıca akıp giden ve kulaklarımızda nefis lezzetler bırakan albüm özellikle son dönemde elektronikle, folk ve indie tarzlarının birbirine maharetle harmanlandığı çalışmalara kataloğunda daha yoğun şekilde yer veren Morr Music’in tarzını kavrayabilmek için de çok doğru bir örnek. Güçlü melodik yapılar, naif vokaller ve minik perküsyon ve gitar darbeleri arasında yolunu bulan albüm tüm coşkusuna...

Mika Vainio. Magnetite. Touch

90’lı yılların başında İlpo Vaisanen ile birlikte kurdukları unutulmaz ikili Pan Sonic’in yarısı olan Mika Vainio kendi kişisel üretimlerine Magnetite ile devam ediyor. Vainio’nun Touch etiketiyle yayınladığı beşinci solo albümü yine soyut seslerle örülü, ambient / drone arasında gidip gelen ama minimal ve analog tınıların sıcaklığını da bir şekilde vermeyi başaran ortanın üstü bir çalışma. Elektronik müziğin mihenk taşlarından sayılabilecek bir grubun elemanı olarak Mika Vainio’nun solo işlerine genel bir bakış fırlattığımızda, bunların her birinde öz olarak bazı ortak yapıların olduğunu ama buna rağmen her bir çalışmada ana omurgaya eklemlenen farklı yapı taşları olduğunu da görüyoruz. Bu defa Vainio oldukça...

Staer. Staer. Gaffer Records

Staer’i en kısasından Norveçli bir power trio olarak tanımlamak olası. Klasik davul, gitar ve bastan oluşan üçlü 40 dakikalık albüm boyunca bitmek tükenmek bilmeyen bir enerjiyle sizi hababam bir duvardan diğerine sallamayı başarıyor. Tahmin edilebileceği üzere vokallerin olmadığı parçalar oldukça deneysel, doğaçlamaya açık ve hiddetli bir şekilde gümbürdüyor hoparlörlerde. Thore Warland ( davul ), Markus Hagen ( bas ) ve Kristoffer Riis’ten ( gitar ) kurulu kadro belki formasyon olarak basit görünen bu oluşumdan müthiş bir enerji ve yenilikçi bir dil çıkarmayı beceriyor. Kaotik bir evrene teğet geçen parçaların en kuvvetli yanı hipnotik döngüler arasına serpiştirilmiş melodik zenginlik. Zira bu...

Rudi Zygadlo. Tragicomedies. Planet Mu

Rudi Zygadlo ismi ajandalarımıza 2010 yılında yine Planet Mu etiketiyle çıkan ilk albümü “Great Western Laymen” sonrasında düşmüştü. Dubstep’i değişik formlarla buluşturan bu zihin açıcı çalışmanın ardından doğduğu yer olan Glasgow’u terkederek Berlin’e yerleşen Zygadlo burada beklentilerden farklı bir süreç yaşamış aslına bakarsanız. Elektronik müziğin mabedlerinden biri olsa da Zygadlo Berlin’deki vaktinin çoğunu klasik müzik konserlerinde ve minik resitallerde geçirmiş. Elimizdeki albümün düzenlemelerinde de bu sürecin doğal yansımalarını yakalamak olası. Minimalist ekolü anımsatan piyano tuşelerinin eşliğinde şarkıcı-ozan geleneğine yaslanan kompozisyonlarda elbette yine elektronik altyapılar mevcut. Farklı müzikal yaklaşımların harmanlandığı albüm, zaman zaman dubstep etkileşimli aksak ritmlerle örülü halinin ve bol...

Peter Adriaansz. Three Vertical Swells. Unsounds

Babylon dergiye albüm kritiğini yazmaya karar verdiğim andan itibaren bir türlü elimden düşüremediğim bu çalışma aslında canlı bir performans kaydı. Çağdaş bir besteci olarak tanımlayabileceğimiz Peter Adriaansz’ın kompozisyonları ilk andan itibaren yarattıkları farklı dünyanın içine sizi kolaylıkla çekmeyi başarıyor. Ambient bir arka plan dahilinde, matematiksel formüller ve ziyadesiyle detaylı bir ses işçiliğinin kılavuzluğunda adım attığınız bu evrendeki tınılar ağır ağır ama güvenli bir şekilde kulaklarınızı ve daha da önemlisi ruhunuzu sarmalıyor. Kağıt üstündeki notalardansa sesin özgürlükçü yapısına adanmış bu yaklaşım, aynı zamanda sistematik bir güzergahtan ilerleyerek araştırmacı müzik namına da etkileyici bir örnek olarak karşımıza çıkıveriyor. İlk bölümde Hammond orgun,...

Sven Kacirek. Scarlet Pitch Dreams. Pingipung

2011 yılında yayınladığı “The Kenya Sessions” çalışmasıyla ismini kenara not ettiğimiz Sven Kacirek ilk eğitimini caz davulcusu olarak almış çok yönlü bir müzisyen aslında. Yeni albümündeki tüm kayıt ve prodüksiyonun yanı sıra, enstrümanların ardında da kendi imzası var. İlk anda sakin, huzurlu ve akışkan bir caz dinletisini anımsatan albüm boyunca kenarda köşede gizlenmiş minik sürprizler de bizleri bekliyor. Bu hoş sürprizler zaman zaman yumuşak ve ayarında elektronik kullanımları olarak karşımıza çıkarken, bazen de Afrika davullarıyla bezenmiş kabile müziklerine bürünüyor. Kacirek tüm bu geniş coğrafyada yarattığı çok katmanlı ve dengeli müzikal dili zaman zaman da minik vokallerle süslemiş. Biteviye tekrar eden...

Laurel Halo. Quarantine. Hyperdub

Hippos In Tanks etiketiyle çıkardığı EP’lerle dikkat çeken Laurel Halo’nun ( gerçek adıyla Ina Cube ) bir süredir beklenen ilk uzun çaları, son dönemin en parlak plak şirketlerinden biri olan Hyperdub etiketini taşımakta. Açıkçası Quarantine ilk dinlemede içine nüfuz etmesi oldukça güç olan, dolayısıyla da keyfine varması da biraz vakit alan bir albüm. Öncelikle Halo’nun vokal tekniği ve ses rengiyle harmanlayarak yarattığı kendine özgü sesler evrenindeki atmosfer içinde belli bir süre nefes almanız ve yaşamanız gerekiyor. Ancak ondan sonra adeta elinizde beliriveren bir şifre çözücü ile parçalardan değişik tatlar almaya başlıyorsunuz. Bu anlamda oldukça soyut, derin, kompleks  ve kapalı bir...

Erdem Helvacıoğlu. Timeless Waves. Sub Rosa

Belçika orjinli Sub Rosa etiketinin “Concrete Electronics Noise” serisinin bir uzantısı olan ve Erdem Helvacıoğlu’ndan önce Daniel Menche, Cristian Vogel, Philippe Petit ve Francisco Lopez gibi mühim isimlere de evsahipliği yapan “New Series Framework” albümlerinin 12.si ve şimdilik sonuncusu olan bu çalışma; 2010 Mayıs ayında Eminönü Meydanı’nda prömiyeri yapılan “The Morning Line” isimli ses enstalasyonunun CD versiyonu aslında. Korku, aşk, öfke ve üzüntü gibi temel insan duygularından yola çıkarak oluşturulan projede zengin bir ses paleti karşılıyor bizleri. Helvacıoğlu’nun artık kanıksadığımız yüksek prodüksiyon kalitesi, maharetli ses işçiliği ve gitarla olan ilişkisi albümü baştan sona nefis bir dinleti haline getiriyor. Minimal bir...

Trapist. The Golden Years. Staubgold

2002 ve 2004 yıllarında yayınlanan ( bir hatOLOGY biri de Thrill Jockey etiketi taşıyan ) iki albüm sonrası uzun süren sessizliklerini üçüncü albümleri “The Golden Years” ile bozan Trapist üç kişilik bir ekip : Davulda Martin Brandlmayr, gitar ve elektroniklerde Martin Siewert ve basta Joe Williamson. Formattan da anlaşılacağı üzere ekip caz ve elektroniklerin deneysel bir yolla harmanlandığı bir kurguya sahip. Her biri pek çok mühim isimle ortak çalışmalar yapmış olan bu üç isim ayrıca birçok grubun da aktif üyeleri : Eugene Chadbourne, Steve Beresford , Wayne Horvitz, Kammerflimmer Kollektief, Fennesz, Kevin Drumm, Otomo Yoshihide, Polwechsel, Autistic Daughters ve David...