The Field. Looping State Of Mind. Kompakt

Axel Willner’in yine Kompakt etiketini taşıyan ilk iki albümü sonrası yayımlanan üçüncü stüdyo albümü, en kestirmeden söylersek yılın en iyi elektronik müzik albümlerinden biri. Willner’in ilk çalışmalarına nazaran çok daha yoğun, kişilikli ve bol katmanlı bir kurgu dahilinde işlenen parçaları, dinleyen üzerinde mutlak suretle derin bir etki yaratıyor. Bir yandan arka plana döşenmiş döngülerin yarattığı hipnotik ortamın tetiklediği sakinleştirici ve yatıştırıcı hisler, bir yandan da ana omurgaya eklemlenmiş melodiler ve minik akustik orkestrasyonların şekillendirdiği kuvvetli bir sarmal sizi sıkıca kavrayıveriyor. Klasik tekno ritimlerinin basite kaçma riski yüksek biteviye 4/4 temposunu başarıyla bertaraf eden Willner, ortaya çıkarttığı çok boyutlu müziği yine...

Gary Numan Özel…

Bu yazı ve röportaj Babylon derginin 10. sayısı için hazırlanmıştır. Birçoğumuzun kulaklarında 70’lerin sonunda yayınladığı “Cars” parçasının melodisiyle özdeşleşmiş olan Gary Numan; elektronik müziğin öncü isimlerinden biri olarak 30 yılı aşan müzikal kariyerinde birçok kırılma noktası yaşamış, özellikle 90’lardan sonraki süreçte daha karanlık, sert ve tavizsiz bir tavrın temsilcilerinden olmuş ve hala üretmeye, sorgulamaya ve yaratmaya devam eden ikonik bir figür olarak dimdik karşımızda. Nine Inch Nails’in 2009’daki veda turnesinin bazı ayaklarında grupla birlikte sahne alan, son olarak Battles’ın Gloss Drop albümündeki “My Machines” parçasına sesini veren Numan bugün dahi sadece yarın üzerine odaklanan, her adımda farklı sesler üretmeyi amaçlayan, geçmişteki...

Greg Ward’s Phonic Juggernaut. Thirsty Ear

Bu yazı cazkolik web sitesi için hazırlanmıştır. Her ne kadar kenarda köşede gizli bir sandık içinde sakladığım bir sır olmasa da, yine de bu satırlar vasıtasıyla bir de yazılı olarak itiraf etmem gerekir ki, müzik dinlemeye ayırabildiğim zamanın ancak sınırlı bir kısmını caz eksenli dinlemeler oluşturuyor. Ancak daha önce de altını çizdiğim bir nokta var ki tekrarda beis görmüyorum; o da bu köşe için farklı bir dinleme ve araştırma pratiğine girdiğim gerçeği. Bu samimi ifadeden kasıt; özellikle bu köşeye uygun düşebilecek albümler bulmak, onları minik bir filtreden geçirmek ve sonrasında kişisel kantarımızda sınıfı geçer notu alanları burada sizlere aktarmaya gayret etmek...

Gurun Gurun. Gurun Gurun. Home Normal

2007 yılının sonbaharında ana kadrosu klavyeci Jara Tarnovski ve gitarist Tomas Knoflicek tarafından oluşturulan Gurun Gurun; daha sonradan müziğin yanısıra dans, tiyatro ve sinema gibi disiplinlerde de aktif çalışmaları bulunan Federsel’in de ekibe katılmasıyla kendi adlarını taşıyan ilk albümlerini 2010 yılı sonlarında yayınlamış olan Çek bir grup. Müziklerini lo-fi elektronikayla düşük yoğunluklu dreampop arasında biryerlerde konumlandırmak mümkün olsa da, grubun ilk albümleri farklı kodlar da içeren zengin bir içeriğe sahip. Albüme ev sahipliği yapan Home Normal etiketi son birkaç yılda Celer, Greg Davis, Chihei Hatakeyama, Bvdub ve Two People In A Room gibi isimlerin albümlerini yayınlayan Londra / Tokyo merkezli...

Dikolson. The Bear Is Sleeping Now. Minority

Dikolson, indie elektronika ikilisi Khoiba’nın üyelerinden biri olan Filip Misek’in ilk solo albümünde kullandığı proje adı. Çek müzisyen bu çalışmasında gitar, bas, klavye, davul ve vurmalılar gibi birçok enstrümanı (ayrıca vokal ve programlamadan da sorumlu) maharetle kullansa da, bununla yetinmeyip arkasına kalabalık bir müzisyen kadrosunun desteğini de alarak, oldukça zengin ve çokkatmanlı bir içerik oluşturmuş. Melodik yapısı kuvvetli parçalar, karmaşık orkestral düzenlemeler, yerinde vokal kullanımları ve özellikle elektronik süslemelerle biçimlenen parçalardaki derinlik ve bütünlük dikkat çekici. Akustik enstrümanların yarattığı organik etkiyle birlikte, Misek’in prodüksiyon zekâsından kıvılcımlar taşıyan parçalar her dinlemede farklı deşifrelere ve lezzet duraklarına olanak tanıyor. Aşırı uçlara dokunmadan...

Kangding Ray. OR. Raster Noton

Elektronikanın deneysel güzergâhında özellikle glitch ve minimalseverler için hayati bir referans noktası olan Berlin menşeli Raster Noton etiketinin gediklilerinden olan Kangding Ray’in (David Letellier) üçüncü albümü zihin açıcı bir egzersiz mahiyetinde pürüzsüz, akıcı ve rafine bir dinleti vaat ediyor. Döngüsel ve steril altyapılar etrafında inşa edilen bu omurga üzerine eklemlenen analog ve dijital tınılar kulak zarlarımız arasında mutlak suretle farklı bir patikada ilerleyerek bizlere sesler evreninde yeni ufuklar açıyorlar. Fransızca “altın” anlamına gelen OR’da değerini hiç yitirmeyecek bu element üzerinden yapılan bir analojiyle tüketim çılgınlığı sorgulanırken, aynı zamanda kelimenin İngilizcedeki karşılığı olan “ya da” ile de farklı bir cevabın ya...

Soley. We Sink. Morr Music

Seabear ekibinin üyelerinden biri olan Sóley’nin solo albümü tam da içinde bulunduğumuz sonbahar aylarına yakışır şekilde hüzünlü bir atmosferde akıp giden dingin bir çalışma. Yumuşak ve puslu bir vokalin anlatıcılığında vücut bulan parçalarda, her biri âdeta sadece dokunarak çalınan enstrümanlar arasında özellikle piyano bir adım öne çıkıyor. En heyecanlı bünyelerin dahi kalp atışlarını sakinleştirebilecek mahiyet ve içtenlikteki (ve âdeta konuşurcasına yapılan) sıcak vokaller etrafında kendine yer bulan ritmik düzenlemeler benzersiz bir “unplugged” ortamı yaratıyor. Camdan süzülen yağmur damlalarına bakarken yudumlanabilecek bir kahvenin en ideal arka plan müziği olabilecek bu parçalar, ilk dinletide birbirine paralellikler gösterse de, ilerleyen aşamalarda her parçada...

Serph. Heartstrings. Noble

Piyano çalmayı öğrenip kendi kompozisyonlarını yazmaya başladıktan kısa bir süre sonra 2009 yılında ilk albümünü çıkartan Serph (kendisi Tokyo’dan), geçtiğimiz yıl yine Japonya’da mukim Noble etiketinden çıkardığı Vent isimli başarılı çalışmasının ardından, üçüncü albümüyle yine harikalar yaratıyor. Dinamizmi bir an olsun düşmeyen bu ateşi yüksek çalışmada Serph caz, breakbeat, tekno, film müziği ve progresif rock gibi çok geniş bir skala üzerinde soluk almaksızın geziniyor. Yoğun enstrüman kullanımı ve parçalar içinde yaşanan tempo değişimleri zaman zaman dinleyeni yorsa da, tüm bunlar arasında bütünlüğü sağlayan melodik yapı bu geçişler esnasında bizlere yardımcı oluyor. Tüm albüm boyunca Serph âdeta oyuncaklarla dolu bir odaya...

Biosphere. N-Plants. Touch

Norveç’ten çıkmış (ama her daim biraz yeraltında da kalmış) en iyi gruplardan Bel Canto ekibinin bir üyesi olan Geir Jenssen, 90’ların başından bu yana özellikle ambient tarzında çok başarılı işlere imza atmış bir müzisyen. Son albümünün ardındaysa gerçek bir insanlık dramı yatıyor. Savaş sonrası Japonya’sının ekonomik mucizesini anlatmak istediği yeni albümünün çalışmaları esnasında Mihama nükleer santralinin bir fotoğrafını gören Jenssen, santralin denize yakın çok güzel bir yere konuşlandırıldığını görünce fikrini değiştiriyor. Sadece Japonya’daki nükleer santrallerin mimarî yapılarını, tasarımlarını ve en önemlisi yerleşimlerini anlatan bir albüm yapmaya karar veriyor. Bu süreçte de santrallerin insanların yaşadığı yerlere, deniz kenarlarına çok yakın olduğunu...

Ghedalia Tazartes. Repas Froid. Pan

1947 doğumlu Ghedalia Tazartes, 70’lerin sonundan bu yana üretimler yapan önemli Fransız bir müzisyen. Garip ses kolajları, çeşitli saha kayıtları ve konuşmalar (bazen bir çocuk, bazen bir müezzin, bazen de bir rock’çı sesi) arasında gidip gelen Repas Froid, aslında Tazartes’in 70’lerin sonu ve 80’lerin başına ait çalışmalarından daha önce yayımlanmamış kayıtları da içeriyor. 30 yıl boyunca her türlü sınıflandırmanın dışında kalmış bir otodidakt olarak kendi yolunu çizen Tazartes’in aile köklerinin Türkiye’ye uzanması da hoş bir tesadüf. Sesler ve ritimler arasında âdeta bir göçmen gibi dolaşan Tazartes’in çalışması, hipnotik kurgular etrafında harmanlanan ritüelistik bir yapı sunuyor. Zaman zaman Musique Concrète çağrışımları...